22 Mayıs 2009 Cuma

Manavgat Köprülü Kanyon ve Selge Antik Kent









Köprülü Kanyon’a yaptığımız gezi de Side'de yaptığımız keyifli yolcuklardan biriydi.. Aslında patlakgözümüzle birlikte gidip bir bakalım nasıl bir yermiş diye çıktık yola. Bir nevi keşif yolculuğu oldu bu bizim için.. iyi ki gitmişiz ve görmüşüz..Köprüçay'ı takip eden yolda eşsiz bir doğa eşliğinde yaptık keşfimizi. O gün hazırlıksız olduğumuz için sadece ayaklarımızı suya sokmakla yetindik.

Ertesi gün kanyon için özel bir hazırlık yaptık. Bütün günü orada geçirmekti niyetimiz. Sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık. Öğle yemeği için yanımıza erzak aldık. Ve tabi ki Köprüçay'ın buz gibi suyun tadını çıkarabilmek için başka ne varsa topladık..
Side'den Köprülü Kanyon’a doğru yola koyulduk. Yol biraz uzun 90 km kadar ama varacağımız mekanı düşündükçe yolun uzunluğu çok da koymuyor.. Bu uzun yol aynı zamanda dar ve virajlı.. Biz çam kokularını ciğerlerimizi doldurarak geçtik bu yolları da...
Beşkonak köyünden sonra dere kenarında restoranlar ve rafting tesisleri başlıyor. Köprülü kanyon girişine kadar devam eden bu mekanlar çok nezih ve rahat.. Restoranlar aynı zamanda rafting yapmak isteyenlere tur düzenliyor.. Tesisleri geçtikten sonra kanyona ulaşıyoruz sonunda. Girişte bir köprü var. ROma köprüsüymüş bu..M.S 2. yüzyılda yapıldığı söyleniyor. Ve haliyle kanyonun adı da bu köprüden geliyor..

Ve artık kanyonla başbaşayız. Kendimize okadar güzel bir yer bulduk ki.. Sessiz sakin huzurlu.. Arada bir raftingçiler geçmese suyun sesinden başka birşey duymanız mümkün değil burada.. Su çok temiz ve sıcaklığı tahminlerimiz doğrultusunda 10-15 derece civarında..Güneş bir yandan kavururken buzzz gibi suya dalmak tarif edilemez birşey.. Sudan çıktıktan sonra güneşe yatmak.. Bir an önce ısınıyım telaşının ardından terlemeye başladığınız anda kendinizi yine buz gibi suya atmak.. Bu saydığım iki durumu gün boyunca defalarca yaptık. Ama biz köprülü kanyona, köprüçay'a doyamadık.. Bu arada öğle yemeğimize de yine çayın hemen yanında bir ağaç gölgesi altında yaptığımızı söylemeden geçmiyim..Son derece keyifli bir yemekti..

Öğleden sonraydı, belki akşama daha yakın ayrıldık kanyondan.. "Selge" tabelası ilgimizi çekti..Gidelim ve görelim dedik..Tabelanın gösterdiği yöne doğru patlakgözle birlikte gitmeye başladık.. Daracık bir yolda kocaman bir dağı tırmandığımızı farkettik. Manzara müthişti. Aşağıda köprüçay, orman ve tam karşımızda adını sonradan öğrendiğim Toka Dağı..Yükseklik korkum olmamasına rağmen yukarıya tırmandıkça endişelerim arttı. Yol 13 km imiş. Ama bana bir ömür gibi geldi..Geri dönüşü düşünmekten kendimi alamıyordum. Endişelerimi paylaştığım sevgili eşim, beni dinlemiyor patlakgözü zorlamaya devam ediyordu. Ama sonunda ben ve gözyaşlarım galip geldi :) Yolunyarısını geçmiş olmamıza rağmen geri dönmeye karar verdik.. Ama Selge'yi görememek üzdü beni. Keşke bu kadar yükseklere kurmasalarmış bu antik şehri:)

Herneyse Selge'ye gidemedik ama ben araştırmamı yaptım yine.. Selge, antik çağda güçlü bir kent devletmiş.Tarihçiler Selge’nin üzerinde kurulduğu coğrafya parçasının çok verimli olduğundan, zeytinciliğin, bağcılığın ve hayvancılığın yaygınlığından söz ediyorlar. Selge’nin tarih sahnesine çıkışı, bölgedeki diğer kentler gibi M.Ö. 5. yüzyıla rastlıyormuş. Ve yine diğer kentler gibi bu dönemde konu olan en önemli olay Büyük İskender’in ordularıyla bölgeden geçmesiymiş. Ama Selgeliler diğer kentlerin tersine bunu memnunlukla karşılamışlar. B. İskender’e elçi yollamışlar, ordularına yol göstermişler. Selge bağımsızlığını M.S. 3. yüzyıla kadar sürdürmüş. Sonra da Roma egemenliğine girmiş.
BU antik kentte de tiyatro, onun hemen altında köy evleriyle iç içe stadium uzanıyormuş. Oturma sıralarının bir bölümü hala görülebiliyormuş. Tiyatroya göre doğuda, bir tepenin eteklerinde Agora kalıntıları bulunuyormuş. Tepenin güney eteklerinde ise kentin tek nekropolü yer alıyormuş. Şehrin güneyindeki tepe üzerinde de şehir duvarları uzanıyormuş. Duvarların kuzeyinde iki tapınağın kalıntıları varmış. İki tapınaktan birinin Zeus’a, diğerinin Artemis’e adanmış olduğu tahmin ediliyormuş.

Selge'ye doğru yaptığmıız yarım yolculuk beni çok yormuştu ve acıkmıştım.. yazının başında bahsettiğim çay kenerındaki rastoranların birinde yemek yemeğe karar verdik. Adını şu an hatırlayamadığım ama sahiplerinin çok misafirperver ve sıcakkanlı olduğu bir mekanda oturduk. Siparişlerimizi verdik şefin tavsiyesi üzerine.. defne yaprağına sarılı sarımsaklı alabalık yiyecektik. Restoran sahibi "ben size bir de süzme yoğurt" getiriyim dedi. "Balık ve yoğurt nasıl olur acaba" diye aklımızdan geçirmemize rağmen "olur" dedik. İYi ki demişiz..Hayatımda yediğim en güzel yemeklerden biriydi.. Şiddetle tavsiye olunur..

Yemeğin ardından dönüş yolculuğuna geçtik. Dönüş, gidiş kadar eğlenceli değildi tabi..aklımda bir soru vardı hep: "acaba köprüçayı bir daha ne zaman görecektim" aklımdaki soruları her zaman tahmin eden biri vardı allahtan yanımda. Bana dedi ki: "en kısa zamanda yine geleceğiz aşkım merak etme" :)

15 Mayıs 2009 Cuma

Side Seleukeia








Hamileliğimin son iki ayına girmiş olmam nedeniyle artık uzun yolculuklar yapamıyorum malesef. 60 gün kaldı inanamıyorummm. Herneyse panik yapmam için biraz daha vakit var sanırım :) Hımm ne diyodum.. Evet, Arabayla yapılan uzun yolculuklar beni iyiden iyiye yormaya başladı. Sanırım miniminnacıkk bebişimiz de rahatsız oluyo bu uzun yolculuklardan. Bu yüzden de yeni yerler gezip görme durumlarını rafa kaldırmam gerekiyor. Ve işte yine bu yüzden de önceki yıllarda yaptığımız gezilerin notlarını paylaşıcam artık.. Şimdi Antalya Side ile başlayalım keşif yolculuğuna..

Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Side'de yaptığımız tatil sırasında orada kiraladığımız motorla (patlak göz:p) baya bi gezmiştik. Bu sırada Seleukeia Antik Kenti'ni de ziyaret etmiştik.
Kent, Büyük İskender'in haleflerinden Suriye Kralı I. Seleukos Nikator adına kurulmuş olan kentlerden biri. Toros Dağları'nın eteğinde güneyde eğimli bir dağ yerleşimi olarak kurulmuş ve sadece güney doğu yönünden sur duvarlarıyla çevrilmiş. Kalıntıların birçoğu Hellenistik ve Roma dönemlerine ait. En önemlisi kalıntısı Yedi Bilgeler Mozaiği'ymiş. Mozaik; Anaksagoras, Pythagoras, Demosthenes, Lykurgüs, Thukydides ve Salon gibi yedi ünlü düşünürün portlerini içermesiyle çok ayrıcalıklı bir öneme sahipmiş. Ancak Antalya Müzesi'nde sergilenen bu mozaiği biz göremedik.
Kentte yaptığımız yolculuk sırasında Agoranın güney ucundaki yarı daire planlı bir yapı gördük. Buranın meclis binası olduğu düşünülüyormuş. Kentin kuzeyinde bulunan iyi korunmuş küçük yapı ise bir tapınakmış.
Antik kenti gezerken burada yaşayan insanların nasıl yaşadıklarını, ne giyindiklerini, neler yaptıklarını merak etmeden duramıyorsunuz. Orda kaldığımız zaman süresince hayal gücümüzü ve tabi ki tarihi bilgilerimizi kullanarak birçok tahminde bulunduk. Sonra da buradaki insanlara ne olduğunu ve yaşadıkları yeri neden terketmek zorunda kaldığı sorularıyla gezimizi tamamladık.

Daha sonradan yaptığım araştırmalarla antik kentte kendi kendimize sorduğumuz soruların cevaplarını buldum.Kent en parlak devrini Roma imparatorluk döneminde yaşamış.Geç Antik dönemde ise, Toros kabilelerinin baskısı artmış, M.S 4.yüzyılda isauralı baskıncılar kenti yağmalamışlar. 7. yüzyıldan itibaren Seleukeia’nın adı Konstantinopolis Patrikhanesi kayıtlarında geçmiş. 969 yılında da latin Antiocheia Patrikliğine dahil olmuş. Seleukeia, 14.yüzyıl ikinci yarısında Karamanoğulları’na geçmiş ve 1471 de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmış.


14 Mayıs 2009 Perşembe

Polonezköy


















İstanbul’un hemen yanı başında farklı havasıyla insanı içine çeken bir köy.. Başınızı nereye çevirseniz alabildiğine yeşil.. Günübirlik gittiyseniz köyün içinde sizi ağırlayacak çok sayıda sıcak, samimi, şık ve doğayla baş başa kafeler, restoranlar bulunuyor. Bunlar genellikle köyde yaşayan Polonyalıların kendilerine özgü mimari özellikleri bulunan evlerinin bahçeleri oluyor. Eğer konaklamak isterseniz de yine bu tarz ev pansiyonları çok sayıda mevcut. Ayrıca Polonya yemeklerini de tatmak isterseniz az da olsa birkaç mekan bulunuyor bunun için.
Tabiat Parkı ilan edilen ve korumaya alınan köyde, yemyeşil ağaçlar ve şırıl şırıl akan sular eşliğinde bir yürüyüş parkuru da bulunuyor. Ben her gittiğimde huzurun tek adresi burasıdır herhalde düşünürüm. Ayrıca eğer isterseniz hem bu yürüyüş parkurunda hem de köyün içinde atla gezinti yapabilirsiniz. Bu arada köyün kirazı da çok meşhur. Haziran ayında yolunuz buraya düşerse mutlaka kirazlardan tatmanızı öneriyorum..
Şimdi biraz da tarihi bilgi.. Köyü, Polanya’nın 1846 yılında işgale uğraması üzerine ülkelerini terk eden Prens Kartarinsky ve adamları kurmuş. Osmanlı’nın kendilerine verdikleri bu köye yerleşen Polonyalılar, Padişah Abdülmecid’in tarımsal üretimlerini vergiden muaf tutmasının da etkisiyle bir daha ülkelerine geri dönmemişler. Şimdelerde sayıları azalsa da, köy ana karakterini korumaya devam ediyor…




1 Mayıs 2009 Cuma

Beylik Pazarı
































Semt pazarlarını her zaman çok sevmişimdir. İstanbul’daki semt pazarlarının bir çoğunu da bizzat gezip görmüşümdür. Kadıköy Salı Pazarı, Fatih Çarşamba Pazarı, Ulus Perşembe Pazarı, Fındıkzade Cuma Pazarı, Bakırköy Cumartesi Pazarı ve Bahçeşehir Cumartesi Pazarları da dahil olmak üzere küçük semt pazarlarını dahi itinayla dolaşmışlığım vardır. Hatta tatil için ya da hafta sonları ziyaret etmek amacıyla gittiğimiz şehirlerin de fırsatını bulduğum ölçüde pazarlarını gezmeye bayılırım.Ama ben şimdi Pazar günleri Beylikdüzü’nde kurulan Beylik Pazarı’ndan bahsetmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta gidip görme imkanım oldu. Kapalı alana kurulmuş olan Pazar, gerçekten çok büyük. 2 bine yakın esnaf satış yapıyor burada. Fakat özelliği büyük olmasından ileri gelmiyor. Pazar öncelikle çok düzenli. Bizim alışa geldiğimiz o telaşlı kalabalıkların yerine son derece sakin bir şekilde alışverişlerini yapan insanlar var. Kulağınızı sağır edercesine bağırıp çağıran satıcılar da yok burada. Ayrıca ürün çeşitliliği de diğer pazarlardan ayırıyor Beylik Pazarı’nı.. Fiyatlar ise son derece cazip. Yazlık son derece şık, tiril tiril elbiseleri kalitesine göre 10 liraya da, 2 liraya da almak mümkün. Ürün yelpazesi kadar her bütçeye hitap eden fiyat yelpazesi de geniş pazarın. Sonuç olarak her halükarda çok uygun alışverişler yapabiliyorsunuz burada. Pazarda ayrıca sürekli müzik yayını, kredi kartı kullanılacak sistem, çocuk kreşi ve park alanları da bulunuyor. Bir pazar günü yolunuz düşerse keyifle gezmeniz dileğiyle..